KORKUT EKEN
KorkutEkenKimdir?
1945 yılında Ankara'da doğan Korkut Eken, 1963 yılında Kara Harp Okulu'na girdi ve 1965'te mezun oldu.
Komando Tugayı, Hava İndirme Tugayı, Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı gibi birliklerde Takım ve Bölük Komutanlıkları yaptı.
Kıbrıs Barış Harekâtı öncesi, Ada'daki mücahitleri örgütleyerek harekat öncesi alt yapının oluşturulmasında aktif görev aldı. Hava İndirme Tugayı'nda görevliyken, 20 Temmuz 1974 sabahı paraşütçü birliklerle Kıbrıs'a havadan atlayarak Kıbrıs Barış Harekâtı’na katıldı ve Şerit Rozet Beratı ile ödüllendirildi.
1978 yılında üstün eğitimli subay ve astsubaylardan oluşan Özel Harp Dairesi Özel Birlik Komutanlığı'na atandı ve Özel Birlik Komutan Yardımcılığı'na kadar yükseldi. Bu görevdeyken çeşitli yurtdışı kurslara katıldı.
1980 yılında Diyarbakır'a kaçırılan THY uçağının kurtarılması operasyonuna Tim Komutanı olarak katıldı. Türkiye'de ilk defa gerçekleştirilen uçaktan rehine kurtarma operasyonunda teröristleri etkisiz hale getirip yolcuları kurtardı, başarısı zamanın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren tarafından ödüllendirildi.
1982 yılında Polis Özel Timlerinin kurulmasıyla ilgili görev aldı ve rehineli harekâta yönelik 40 kişilik özel bir tim yetiştirdi.
PKK'nın 1984 yılında Eruh baskını ile başlayan eylemlerine karşı, birliği ile birlikte Siirt ve Sason bölgelerinde görevlendirildi. 1986 yılına kadar devam eden bu görevi sırasında sayısız sıcak çatışmaya girdi. Söz konusu operasyonlarla birçok üst düzey PKK'lı teröristin ölü veya diri yakalanmasında önemli rol oynarken, kendi timinden de çok sayıda şehit verdi. Bu mücadele sırasında Türk Silahlı Kuvvetlerinin en önemli madalyası olan Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası ile Başarı Madalyası ayrıca çok sayıda takdirname aldı.
Özel Harp Dairesi'ndeki 1981–1986 yılları arasındaki görevi sırasında Emniyet Genel Müdürlüğü Polis Timlerinin oluşturulması ve eğitiminde görev aldı. Bu çalışmalardan dolayı, zamanın Başbakanı Turgut Özal tarafından ödüllendirildi.
1987 yılında Yarbay rütbesindeyken Türk Silahlı Kuvvetleri'nden kendi isteğiyle emekliye ayrıldı ve MİT Güvenlik Dairesi Başkan Yardımcısı olarak göreve başladı. Bu görevi süresince çok gizli operasyonlara katıldı. Basına sızan ünlü MİT raporunu hazırlayan dairede görevli olduğu için soruşturma geçirdi ve 1988 yılında kendi isteğiyle MİT'ten ayrıldı.
MİT'ten birlikte ayrıldığı Güvenlik Daire Başkanı Mehmet Eğmür ile birlikte 1988 – 1990 yılları arasında serbest ticaret yaptı, ardından 1990 yılında müfettiş olarak BOTAŞ'a girdi.
1993 yılında Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'ın daveti üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Özel Harekât Timleri'nin yeniden teçhiz atlandırılması ve eğitimi çalışmalarının organizasyonunu gerçekleştirdi. 1993 – 1996 yılları arasında, müşterek operasyonların organizasyonu yaptı. Aynı dönemde, Güneydoğu'daki etkin aşiretleri PKK'ya karşı mücadele için silahlandırdı ve eğitti.
1996 yılındaki Susurluk kazasının ardından "cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak ve bu teşekkülü yönetmek" suçundan 6 yıl hapse mahkûm edildi ve 1 Mart 2002 tarihinde cezaevine girdi.
Samsun Terme nüfusuna kayıtlı Korkut Eken, evli ve 3 çocuk babası.
Paşalardan Destek
1990 – 1994 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı yapan Doğan Güreş ile bu yıllar arasında Jandarma Bölge Asayiş Komutanlığı yapan emekli Orgeneral Necati Özgen ve emekli Korgeneral Hasan Kundakçı, 13 Mart 2002 tarihinde Hürriyet'e yaptıkları ortak açıklamada, ''Korkut Eken her şeyi bizim bilgimiz dahilinde yaptı'' dediler. Bu açıklamaların ardından emekli Tümgeneral Cumhur Evcil, emekli Korgeneral Atilla Kurtaran ve emekli Orgeneral Adnan Doğu da "Eken'in ülkeye unutulmaz hizmetler verdiğini" söylediler:
Emekli Orgeneral DOĞAN GÜREŞ (1990–1994 Genel Kurmay Başkanı)
Korkut Eken, terörle mücadelede disiplini, bilgisi ve kahramanlığı ile öne çıkmış bir subaydır. Özellikle onun etkin bir şekilde görev aldığı 1993 – 1996 döneminde terörle mücadelede büyük başarı kazanılmış, PKK'ya büyük darbe vurulmuştur. Bu dönemde tüm çalışmaları ve faaliyetleri yakın takibimiz altında geçmiştir. Bu haliyle Korkut Eken her türlü övgüyü haketmiş lider bir askerdir. Komutanı olarak yüksek görev anlayışını, fedakârlığını, ülkesine hizmet aşkını biliyorum. Hiçbir zaman kontrolden çıkmamış ve yüksek disiplin anlayışıyla aldığı emirleri eksiksiz yerine getirmiştir.
Emekli Orgeneral NECATİ ÖZGEN (1991–1995 Jandarma Bölge Asayiş Kolordu Komutanı)
Korkut Eken için söyleyecek söz bulamıyorum. Yargının kararını tartışmak istemiyorum ancak mahkûmiyetinin bilgi eksikliğinden ya da Korkut Eken'in üstün yurt sevgisi nedeniyle mahkemede konuşmadığını ve kendini yeterince savunmadığını düşünüyorum. Bu durumun da Korkut Eken'in kendinden ne kadar emin olduğunun göstergesidir. Korkut Eken, TSK'nın terörle mücadelesinde bir simge oluşturmuştur. Onun fedakârca sürdürdüğü ve üstün gayreti diğer silah arkadaşlarına da örnek olup, onları da aynı şekilde hizmete yöneltmiştir. Kendisini teğmenliğinden beri tanırım. Korkut Eken görevinde şahin, özel yaşamında ise fark edilmeyecek kadar mütevazı bir subaydır. Hiçbir şekilde görevini kötüye kullanmış olacağını sanmıyorum. Esasen onda gördüğüm ve yakınen tanık olduğum üstün disiplin anlayışı ve yurt sevgisi böyle bir kanaatle bağdaşmaz.
Emekli Korgeneral HASAN KUNDAKÇI (1991–1995 Jandarma Bölge Asayiş Kolordu Komutanı)
Korkut Eken TSK’nin yetiştirdiği değerli subaylardan biridir. Gerçek bir kahramandır. TSK'nın en yüksek onur ödülü olan üstün cesaret ve feragat madalyasını tam anlamıyla hak etmiş bir subaydır. Yaptığı hizmetler nedeniyle mahkûmiyetini büyük teessürle karşılıyorum. Ancak tüm mütevazı kişiliğine rağmen Türk halkının şahsına gösterdiği teveccühü büyük bir memnuniyetle izliyorum, bu milletimizin kadirşinaslığının bir göstergesi. Korkut Eken, verilen emirlerin dışına çıkmayacak kadar disiplinli, vatanını canından aziz bilecek kadar fedakâr ve gözünü budaktan esirgemeyecek kadar kahraman bir subaydır. Sessiz sedasız cezaevine girmesi ve cezaevine girerken dahi, devletine küskün olmadığını söylemesi tam kendisinden beklediğim bir davranış olmuştur.
Emekli Tümgeneral CUMHUR EVCİL (1984 -1986 Özel Harp Daire Başkanı)
Büyük bir başarı ile sonuçlanan, Kıbrıs Barış Harekâtı ve terörle mücadelede görev alan Korkut Eken'e pek çok ödül ve takdirname yanında, Kıbrıs Başarı Madalyası ve ayrıca Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası tevcih edilmiştir. Eken'in ülkesine yaptığı unutulmaz hizmetlerin tanığı oldum. Daima kanunlara nizamlara saygılı ve yürekten bağlı olarak tanıdığım ve takdir ettiğim Korkut Eken'in merak etmeme rağmen suçunu anlamış da değilim. Hakkında yapılan yayınlar ve verilen halk desteği bu kanaatimin ne kadar yaygın olduğunu göstermektedir. Bu sessiz utangaç ve vakur kahraman silah arkadaşıma, bu ciddi ve samimi halk desteğinin devam etmesi bizleri hiç değilse teselli edecektir.
Emekli Orgeneral TEOMAN KOMAN (MİT eski Müsteşarı ve Jandarma eski Komutanı)
Ben Korkut Eken'le birlikte çalışmadım. Mit Müsteşarlığı'na atandığımda Korkut Eken MİT'ten ayrılmıştı. Ancak bu subayın kahramanlığı, disiplini, liderliği konusunda komutan arkadaşlarımdan çok övgü dolu sözler duydum. Kendisi hakkında kanaatim fevkalade müspettir. Hatta bu nedenle kendisini tekrar Milli İstihbarat Teşkilatımıza almayı düşündüm ve planladım. Ancak gerçekleştirmek kısmet olmadı. Bütün komutanlarının takdirine mazhar olmuş bu subayın kötü bir işe karışmış olabileceğine katiyen ihtimal vermiyorum. Bu düşüncelerimi ifade ederken, bunun yargıya bir müdahale veya yargı kararının tartışılması şeklinde anlaşılmaması gerektiğini özellikle ifade etmek istiyorum. Yargı varsa hukuki hataları kendi bağımsız sistemi içerisinde zaten düzeltecektir.
Emekli Orgeneral ADNAN DOĞU (Jandarma eski Genel Komutanı)
Korkut Eken, 1974 yılında gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı’nın kahramanlarından biridir. Hv. İndirme Tugay Komutanı olarak katıldığım Barış Harekâtı’nda Korkut'un kahramanlık, liderlik ve üstün cesaret özelliklerine yakınen tanık oldum. En iyi subaylarımdan biriydi. Görevinde fedakâr, cesur ve lider bir subay olan Korkut, özel hayatında çok sade ve mazbut bir aile reisidir. Bu subay Türkiye'nin terörle mücadelesinde fedakârlığı, kahramanlığı ve bitmez tükenmez azmiyle bir simgedir. Korkut'un hiçbir şekilde verilen emirler dışına çıkmadığına tanık olan bir komutanı ve dünya malında gözü olmadığına tanık bir komşusu olarak, hiçbir şekilde bir suistimale karıştığına inanmıyorum. Korkut yaptığı hizmetleri anlatmayacak kadar mert bir subaydır. Böyle bir mahkûmiyeti hiçbir zaman düşünmediği için kendisini yeterince savunmamış olabilir diye düşünüyorum.
Emekli Korgeneral ATİLLA KURTARAN
Öncelikle Korkut Eken'in silah arkadaşıyım. Özel Harp Daire Başkanlığı'nda uzun yıllar birlikte çalıştık. Korkut Eken, 1984 Eruh ve Şemdinli olayları ile su yüzüne çıkan bölücü PKK terörüne karşı ilk görevlendirilen özel harekât subayıdır. Uzunca bir süre Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da adım adım, karakol karakol gezerek terörle mücadeleyi disiplin altına almış ve birliklerin derlenip, toparlanmasında ve eğitiminde gece gündüz demeden çalışmıştır. Bu çalışmalarında hiçbir zaman emirlerin dışına çıkmamış ancak aldığı emirleri tam olarak yerine getirmiştir. Korkut Eken gibi bir kahraman, fedakâr ve cesur subayı tanıdığım için bahtiyarım. Korkut Eken'e halkımızın gösterdiği ilgi aynı zamanda TSK'lerinin terörle mücadelesindeki başarısının, Türk milletince de takdir edildiğinin göstergesidir.
24.01.2002, Saygı Öztürk, Star
‘BENİM EFSANE KOMUTANIMI 5 YILDIR HER GÜN ÖLDÜRÜYORLAR’
Özel Harpçı, eski MİT’çi, Emniyet Özel Harekât Timleri’nin ‘hocası’ Korkut Eken yakında ‘çete’ suçlamasıyla cezaevine girecek. Bir gazetecinin yazdığı yazıdan dolayı bu kadar faks, elektronik posta, telefon aldığını sanmıyorum. Onlarca, yüzlerce değil, binlerce sevgi yüklü mesaj...
Korkut Eken için telefonda ağlayanlar, ‘Onun yerine cezaevine girmeye hazırım’ diyenler, ‘Komutanıma haksızlık yapıldı’, ‘hocamızın sonu böyle olmamalıydı’ diyenler... Gelen binlerce faks arasından kenarında fotoğraf bulunan bir mektup ilgimi çekti. Korkut Eken ile yüzbaşı rütbesindeyken gazi olan Emekli Albay Zeki Önal’ın fotoğrafı. Madalyalarını boyunlarına gururla takmışlar. O gün kim bilir ne kadar mutluydular. Emekli Albay Önal, fotoğraflarına baktı. Sonra yazmaya başladı. Gurur duydum:
‘Ben emekli bir subayım. Güneydoğu gazisiyim. 1975 yılından beri hep o ‘efsane subay’ın yanındaydım. Onun emrinde görev yapmaktan hep gurur duydum. Verdiği kararları hep destekleyerek gözünün içine bakıp ‘Acaba bir emri var mı?’ dedim. Yine onun yanında 1986 yılında çatışmada yaralandım. Bugün de emekli albay olarak onun yanındayım. Bizler komutanımızın yanlışını hiç görmedik. Silahlı Kuvvetlerde onu tanıyan herkes bunu böyle bilir ve şahadet eder. Paraya-pula tenezzül etmez. Aksine, elinden geldikçe ihtiyaç sahiplerine yardımcı olurdu. Açlıktan ölür kimseye belli etmezdi. Aile yapısı bize hep örnek olmuştur. Çocuklarımızı onun çocukları gibi yetiştirmeye gayret ettik. Ailelerimizi kurarken hep Korkut Eken ve eşini örnek alırdık.
Efsane subay’ın Haluk Kırcı, Sami Hoştan gibileri ile beraberliği olmaz. Yargı makamları bu kişiyi nasıl olur da bunlar ile beraber yargılar? Bu nasıl adalettir? Duruşmalara bile sokma, vareste tut sonuçta baskı ile cezalandır. Hepimizin malumu, son anda mahkeme heyeti değişmişti. Güneydoğu’da görev yapan birliklerin gündüz operasyon yaptıkları dönemi bitiren ve gece operasyonlarını başlatan Korkut Eken’dir. Özel timlerin başında birçok operasyona bizzat katılan ‘efsane subay’ın şahidi bizleriz. ‘Geceler bizim’ diyen PKK’ya en büyük şok bu uygulama ile olmuştur. Geceleri teröriste zindan eden, dar eden bu subayı nasıl olur da Türk adaleti hapishane karanlığına gömmek ister? Hapis kararına imza atan hâkimlerin vicdanları rahat mıdır? Onların imza atan parmakları, benim komutanımın Gürvil Dağı’ndaki operasyondaki gibi hiç dondu mu? Operasyondan operasyona koşan, hem TSK, hem MİT hem Emniyet’te çalışan, temayüz eden başka birisi var mıdır?
Onun emrinde çalışan binlerce kişi hep yanında olacağız. Onu hep bir kahraman olarak göreceğiz. Aldığı ceza hiçbir şeyi değiştirmez. Zaten son 5 yıldır benim komutanımı her gün öldürdüler. Yargılanma safhasında onun nasıl ızdırap çektiğini hep gördüm. Mutlaka adalet yerini bulacak diye bekledim. Sonuç yine de içimizdeki şüpheyi doğruladı. Acaba bir terslik olur da suçsuz olan komutanımız cezalandırılır mı diye hep şüphe duyduk. Maalesef cezayı da kesinleştirdiler. Bu tip kahramanlara ceza verilmesi ne ilk ne son olacaktır. Tarihimiz böyle yanılgılarla doludur.
Sizin çok sayıda telefon ve faks aldığınızı tahmin ediyorum. Onu sevenler ve takdir edenler çoktur. Efsane subay özel kuvvetlerde iz bırakmıştır. Onunla birlikte görev yapanlar üzerinde iz bırakmıştır. Örnek olmuştur. Gerçek bir eğiticidir. Öğretip ‘Hadi yapın’ demez. ‘Beraber yapacağız’ der. Sevk ve idare eder.
Komutanımızın her zaman yanında olacağız. İyi günde, kötü günde, hapiste de, dışarıda da... O bizim gönlümüzde. İnanıyorum sağduyulu vatandaşlarımızın da gönlünde olacaktır.”
Emekli Albay Zeki Önal’ın faks-mektubu yalnızca bir örnek. Röportajın son gününde, gelen yazılı mesajların bir kısmını sizinle paylaşacağım. Parlamento Büro Şefimiz Sezai Şengün yazılı mesajların hepsini okudu ve çarpıcı bölümlerini hazır hale getirdi. İnanın mesajlarda bir sevgi seli yaşanıyor.
Ülkenin her yerinden, polis ve asker arkadaşlarından, kendisini hiç tanımayanlardan, sanatçılardan, öğrencilerine kadar toplumun geniş bir kesiminden mesaj yağdı. Efsane de olsa kahraman da olsa bir insanın bu kadar sevileceğini tahmin etmezdim. Dedim ya 22 yıllık meslek hayatımda böyle bir şey ne gördüm ne de duydum...
Mesajlar gerçeği değiştirmiyor. Türk adaleti kararını verdi. Doğu ve Güneydoğu’nun kan ve barut kokan, teröristlerin kol gezdiği dağlarına sığmayan Korkut Eken şimdi 5–10 metrekarelik cezaevi koğuşuna girecek. Eğer talebi yerinde görülürse de, öldürmek için yıllardır peşinde olduğu Abdullah Öcalan’la birlikte aynı cezaevinde olacak. Kaderin cilvesi dedikleri bu olsa gerek...
Kayıp Silahlar
"Türkiye'deki bombalı eylemler, orman yangınları hep komşu bir ülkede planlanıyordu. Özellikle komşu ülkedeki Lamia Kampı'nda bomba ve orman yakma eğitimleri verilen PKK'lılar Türkiye'ye gönderiliyordu. Türkiye'den bir tim gönderilerek komşu ülkenin ülkemize yönelik eylemlerine karşılık verilmesi, hatta bunun daha da sert yapılması planlandı. İsrail'den alınan 10 adet Jericho tabanca, 10 adet Micro Uzi tabanca, 10 adet Mini Uzi tabanca ve bunlara ait susturucuları Korkut Eken'e 24 Haziran 1994 tarihinde tutanakla teslim edildi...
Bu silahların bazılarıyla Lamia Kampı basılacak, eğitimdeki tüm teröristler öldürülecekti. Eylem için gidecek kişiler de belirlenmiş, bunların değişik günlerde komşu ülkeye sokulması planlanmış, eylemden önce buluşacakları yer de saptanmıştı. Suikast silahlarının bazıları da iki batı ülkesine ulaştırılacaktı. PKK'nın Avrupa Sorumlusu Kani Yılmaz ve DHKP-C Lideri Dursun Karataş hedef isimler arasındaydı...
O günlerde, Türkiye'yi sarsan Susurluk kazası meydana geldi. Milletvekili Sedat Bucak'ın otomobilinde bulunan silahlardan birisi Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekât Dairesi Başkanlığı'na aitti. Bu olaydan sonra yurtdışındaki operasyonlar yatmış, silahlar istenmişti. Korkut Eken'in zimmetindeki silahlardan 5 Jericho, 3 Micro Uzi, 2 Mini Uzi tabanca ile bunlara ait susturucular gelmemişti. Teslim edilen kişiyle bağlantı kurulamıyordu..."
Mehmet Ağar ifadesinde, Korkut Eken'e teslim edilmesini emrettiği silahlarla ilgili şunları söylüyor:
"Emniyet Genel Müdürlüğüm sırasında, ülkemizin içinde bulunduğu yoğun terör ortamı içerisinde, ülkemizin birlik ve bütünlüğünü tehdit eden terör örgütlerine karşı topyekun mücadele konsepti içerisinde, her türlü riziko göze alınarak, kanuni çerçevede en etkili mücadele yürütülmüştür. Nemelazımcılık yapmaksızın, sorumluluk almaktan kaçmaksızın güvenlik ihtiyacı için lazım gelen tedbirler, her türlü cesaret ve görev severlik duygusu içinde yerine getirilmiştir. Bahse konu olan olayda ani bir istihbarattan doğan fırsat operasyonunu değerlendirmek üzere sözü geçen silah ve teçhizat bilgim dâhilinde zamanın Emniyet Genel Müdürlüğü Danışmanı Korkut Eken'e teslim edilmiştir. Konu, TCK’nin devletin ulusal şahsiyetine karşı cürümler başlığındaki (devlet sırrı) kapsamında olduğundan bu kadarlık bir savunma ile iktifa etmek zorunda olduğumu bilgilerinize sunarım." **
Silahları, Daire Başkanı İbrahim Şahin'in talimatıyla Eken'e tutanak karşılığında teslim eden Operasyon ve Harekât Şube Müdür Yardımcısı Şemsettin Canpolat müfettişlere şu ifadeyi veriyor:
"İbrahim Şahin'in şifai talimatıyla, tutanakta belirtilen silahları Emekli Yarbay Korkut Eken'e verdim. Bunları teslim ederken yazılı talimat istemedim. Sebebini de sormadım. Çünkü bizim teşkilatımızda emir verilir ve gereği yapılır. Aksi takdirde Türkiye şartlarında terörle mücadele yapılamaz. Ayrıca Korkut Eken, bu ülkede vatan için her şeyini ortaya koymuş, bu işi en iyi bilen kişidir. Ben amirime, amirim de bana güvenir." **
Silahlar konusunda Korkut Eken'in ifadesi şöyle:
"Emniyet Genel Müdürlüğü'nde Danışman olarak görev yaptığım sırada 24 Haziran 1994 tarihinde bazı silah ve mühimmatları, ismini veremeyeceğim yabancı bir ülkede çalışma yapılırken ihtiyaç halinde kullanılmak üzere zamanın Emniyet Genel Müdürü Sayın Mehmet Ağar'ın talimatıyla teslim aldım... Ancak 1996 yılının Mart ayında benim görevden ayrılmam ve bu silahların benden geri istenmesi nedeniyle temin edebildiklerimi Emniyet Genel Müdürlüğü'ne intikal ettirdim. Ancak bazılarını, bulundukları ülkede ortamın müsait olmaması nedeniyle görevli şahıslardan temin etmem mümkün olmadı. Ancak bu silahların da temin edilmesi için gerekli gayreti göstereceğim fakat temin edilmesi konusunda herhangi bir garanti vermem de mümkün değildir. Benim silahları teslim almam ve belirlenen amaç doğrultusunda kullanmam konusunda İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü'ne sorulduğunda sizlere gerekli bilginin verileceği kanaatindeyim..." *
Emniyetin çok gizli ve özel operasyonlar için İsrail'den satın aldığı suikast silahları kime, nasıl ve ne için verildi? Silahlar yurtdışına nasıl çıkarıldı? Susurluk kazasında ortaya çıkan silahlar Emniyet'e mi ait? Korkut Eken, "kayıp silahlar" hakkındaki soruları yanıtlıyor:
Emniyet'in kayıp silahları nerede?
Susurluk kazasında otomobil içinde bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü'ne ait silahla benim uzaktan yakından bir ilgim de bilgim de yok. Benim aldığım silahların sayısı bellidir. Silahların senetleri ve seri numaraları bellidir. Hangi silahı aldığım, bunlardan kaçını iade ettiğimin Emniyet'te kayıtları da vardır. Eksik olan sekiz - on silah var. Onlar da belli. Hangi ülkeye gönderildiğini dönemin Başbakanı, Emniyet Genel Müdürü ve diğer bilmesi gereken yetkililer biliyor. Ben hangi ülkeye gönderildiğini söylemek istemiyorum.
Niçin açıklamak istemiyorsunuz?
Açıklayıp ülkeler arası siyasi bir skandala mı sebep olayım? Bir ülkede eylem yapmak herhalde suç. Silahlarla ilgili dava Ankara'da devam ediyor. Silahları hangi ülkeye gönderdiğimi ceza alsam da söylemeyeceğim.
Silahları emir almadan mı çıkardınız?
Yurtdışına emirsiz silah mı gider? Ben niye riske gireyim? Silahı niye alayım? Ben üç defa sordum emniyete, yetkililere "Kardeşim bu silahlar zimmetli mi?" diye. Emekli asker olduğum için bilirim, böyle durumlarda adama hesabını sorarlar.
Silahlar kayıt dışı mı?
Silahların kayıt dışı olduğu söylendi. Ama böyle olmadığı ortaya çıktı. Her ülkede kayıt dışı silahlar vardır. Türkiye'de de var. Özel operasyonlarda kullanmak üzere her ülkenin kayıt dışı silahları vardır. Ben bu silahları zimmetle teslim alırken kayıt dışı olup olmadığını sordum. Kayıt dışı olduğunu söylediler. Oysa öyle olmadığı ortaya çıktı. Yoksa kayıtlarda bulunan silahı yurtdışına gönderir miyim? Ben kendimi riske atar mıyım?
Yani gönderdiğiniz silahlar kayıt dışı silahlar değil miymiş?
Değilmiş.
Size niçin böyle yaptılar?
Anlamış değilim.
Yurtdışına silahları kendiliğinizden gönderebiliyor musunuz?
Yurtdışına yapılacak operasyonlar Başbakan'ın onayından geçer. Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'a, Genelkurmay Başkanlığı'nın yapılacak operasyondan bilgisi olup olmadığını sordum. Ama ben gidip Başbakan'a soramam. Benim bağlı olduğum birim Emniyet Genel Müdürlüğü. Emniyet Genel Müdürü'ne sordum. Başbakan'ın haberinin olduğunu söyledi. Çünkü böyle bir emri Mehmet Ağar da kendiliğinden veremez. Genelkurmay'ın haberinin olmadığını öğrendim. Aynı gün Ağar, bilgi vermek üzere Genelkurmay Başkanlığı'na gitti.
Silahları hangi yolla gönderdiniz?
Silahları bir TIR'ın gizli bölmelerine koyup gönderdik. Eğer öyle yapmamış olsaydık, şoför gümrüğü geçerken renk verebilir, korkar, titrer ve bunun sonucu olarak da arama yapılabilirdi. Silahlar TIR'a gizlice yerleştirildi. Gittiği ülkede de oradaki arkadaşlarımız tarafından alındı.
Susurluk kazasında bulunan silah da mı sizin üzerinize zimmetliydi?
Hayır, benim o silahla hiçbir ilgim alakam yok. Benim üzerime zimmetli de değil. Ama bunu anlatamıyorum. Benim hangi silahları aldığım seri numaralarıyla belli. Aldığım zimmetli silahların yurtiçinde kullanıldığını tespit edin veya bir yerde bulunsun ben tüm suçlamaları kabul ederim. Yurtdışına silahları gönderen benim. Ama basın "Susurluk kazasında çıkan silahlar Korkut Eken'in eksik silahları" diye yazıyor. Alakam yok. Daha ne diyeyim, ne yapayım?
PKK ile Mücadele
Korkut Eken, ilk ve tek ropörtajını 19 Ocak 2002 tarihinde Star gazetesi yazarı Saygı Öztürk'e verdi. İşte Eken'in ağzından PKK ile mücadelesi:
Güneydoğu'da operasyonlarda asker - polis sorunu yaşanıyor muydu?
Benzer sorunlar yaşanıyordu. Asker olmam nedeniyle komutanlarımızla da görüşüp, sorunu daha kolay çözüyorduk. Eruh - Şemdinli baskınlarından sonra 1984 – 1986 yıllarında, o zaman en yüksek rütbeli komutanlar, bizler dağlara çıktık. Olaylar yoğunlaşınca, paşalar dâhil, ellerinde silahlar en önde gidiyorlardı. En yüksek rütbeli subaylardan bir tanesi bendim, dolayısıyla Apo'nun öldürülmesi konusunu kendime bir görev addetmiştim. İnanın rüyalarıma giriyordu. Bir kıstırsam, yakalasam diye ama Türkiye hudutları içine girmedi.
Apo'yu öldürmeyi niçin bu kadar istiyordunuz?
Ben, terör örgütünün başı öldürülürse örgütün çökeceğine inanıyordum. O dönemde bile yabancılar PKK'ya destek oluyor, helikopterle gıda atıyor, yaralılarını taşıyorlardı. Apo yakalanıp Türkiye'ye getirildiğinde işi anlamıştım. Bir zamanlar PKK terör örgütünü destekleyen ülkeler, nasıl olur da şimdi Apo'yu paketleyip bize teslim ediyorlar? Bu işin siyasallaşma süreci başlıyor ki bu, silahlı mücadeleden çok daha tehlikeli ve karşı mücadelesi zor.
Apo idam edilmeli mi?
Artık bize verildikten sonra idam edilmemeli. Doğrusu şu anda yapılan. Apo idam edilirse daha kötü şeyler olabilirdi. Kendimiz yakalasak, dağda bayırda bir çatışmada ölse tamam. Ama teslim olmuş, elleri kolları bağlı olarak verildiğine göre idam etmemiz doğru olmaz.
Güneydoğu'da olayların yaşandığı dönemde durum nasıldı?
Başlangıçta tabii askerin özel timlerin komutanı olarak Mardin, Hakkâri, Siirt bölgeleri bana bağlıydı. O dönemde gece operasyon yapan bizim gibi birlik yoktu. Ondan sonra polisin özel timlerinin kurulması görevi verildi. Onu da hakkıyla yerine getirdiğime inanıyorum.
Timlerin yetiştirilmesi için kimlerden emir alıyordunuz?
Eğitimin bir süresi var. Biz eğitime ilk başladığımız 1982 yılında Amerikan sistemine göre eğitim vermeye başladık. Sonra fabrikasyon adam istemeye başladılar. Başbakan Turgut Özal, 500 kişinin hemen eğitilmesini istedi. Mümkün olmadığını söyledim. Çünkü o kadar kişiyi eğitecek kadromuz yoktu. Üstelik bunları bir ayda eğitmemizi istiyordu. Bunları o şekilde göndermemiz mümkün değildi. Eşkıyanın karşısına o şekilde gönderemezdik. Tansu Çiller'in başbakanlığı döneminde de ortalık yanıyordu. Bu kez 1000 özel harekâtçı daha yetiştirmemiz istendi. Çaresiz kalınmıştı. Örgütle nasıl mücadele edilmesi gerektiği konusunda bilgi veriyordum. Birliğin sayısı değil, niteliği önemlidir.
Bir de devletin kullandığı "Yeşil" var. Bu konuda ne dersiniz?
Yeşil'le ilgili en ufak bir bilgim yok, tanımıyorum, çalışmadım. Bir defa Ankara Emniyet Müdürlüğü'nde gözaltına alınmıştı. O zaman gördüm.
Devletin kullandığı bu tür kişiler çok mu?
Çok vardır. Örneğin bir dönem çok sayıda itirafçı grubu vardı. Şimdi itirafçıların devlete faydalı olacak ne tarafı var? Ama 1984 Eruh - Şemdinli baskınının yaşandığı dönemi ele alalım. Araziyi bilmiyorsunuz, yolu bilmiyorsunuz, geçiş yollarını bilmiyorsunuz, gizli depoları bilmiyorsunuz, bunlar yer gösteriyorlardı. Ondan sonra operasyonlara sokmaya başladılar.
İtirafçıların operasyonda kullanılmasına karşı mıydınız?
İtirafçı kim ki operasyonu yönlendirecek? Böyle bir şey var mı? Bizim eğitimimiz çok yüksek seviyede. Bir özel time katılan subay dört sene özel kurs görüyor. İtirafçıları yer gösterme dışında operasyonun içine katmazdım. Gerek yok.
Girdiğiniz çatışmalarda unutamadığınız ve sizi en çok etkileyen olay ne oldu?
Operasyondayız, çatışma çıkmıştı. Hemen yakınımda duran asker, gözümüzün önünde bize silah sıkan teröriste doğru yürümeye başladı. Bas bas bağırıyorum, gitmemesini söylüyorum. Ama o devam ediyor. Önüne kuşun sıkıyorum, ilerliyor. Konsantre mi oldu, şoka mı girdi bilemiyorum, gidiyor. Terörist tam kafasından vurdu. Orada öldü. Meğer o aslan çavuş, kaldığım lojmanın kapıcısının çocuğu değil miymiş?
Güneydoğu'da büyük hatalar yapıldı mı?
Başlangıçta yanlışlar var. Koordine sağlanamadı. Böyle olaylara başlangıçta hazırlık yoktu. Ama sonradan özellikle askeri birlikler, güvenlik kuvvetleri çok tecrübeli oldu. Yörede alan kontrolü şart. Alan kontrolünü yapamayınca vazgeçtiler. Karakolları kapattılar. Karakol basılıyordu. Bütün karakollara tek tek timleri gönderdim. Güneydoğu'nun bütün bölgelerine. Hakkâri, Mardin, Siirt aklınıza neresi geliyorsa, tek tek bütün jandarma karakolları eğitildi. Baskına karşı planlar hazırladık, adamların eline verdik. Karakol komutanlarının takviye talepleri de yerine getirildi.
Abdullah Öcalan'ın durumu ne olacak?
Parti başkanı olabilir. Bu duruma getirildikten sonra başka ne olabilir? Zamanında öldürülmesi gerekirdi. Devlet kendi birimleri arasındaki çatışma yüzünden başarılı olamadı. Adamın gittiği yeri adım adım biliyorsun, yerini biliyorsun, yapılamaz mıydı eylem? Eh işte, o onu çekemedi derken olay basına sızdırıldı. Bunun kasıtlı olduğuna inanıyorum. Operasyonun o haliyle başarılı olamayacağını tahmin ediyordum. Dört birimle bu iş olmazdı zaten.
Bu eylemi siz başarıyla yapabilir miydiniz?
Başbakan veya kim sorumluysa, "Buraya gel kardeşim Korkut Eken, istediğin adamı almakta serbestsin. Türkiye genelinde kimi istersen seç, silah zaten var, onda bir eksik yok. Maddi finans icap ediyorsa karşılıyorum. Şu kadar da süre veriyorum, şu imkânlarla söylüyorum" dese bu işe başlar ve sonuç alırdım.
Eken ve Çatlı
"Korkut Eken, Emniyet'te olduğu dönemde, Abdullah Çatlı'ya ihtiyaç duymuştu... Haber gönderdi, "Ankara'ya gelsin görüşelim" diye. Aslında Çatlı'nın bir ayağı Ankara'daydı. Sık sık geliyor, görüşmelerde bulunup gidiyordu. Görüşme yeri için gizli saklı bir yer de seçilmemişti. Ankara Tandoğan'da bulunan ve bugün adı Ador olan Merit Altın el Oteli'nin lobisinde buluşma gerçekleşti.
Kahve içerken Eken, "Sana bir dış görev vereceğim. Fransa'ya gideceksin, Dursun Karataş'a bakacaksın. Almanya'da PKK'nın lider kadrosunun yerini tesbit edeceksin. Bu bilgileri onbeş gün içinde temin etmeni istiyorum" dedi.
Abdullah Çatlı hiç itiraz etmedi. Bilet ve masrafları için gerekli para verildi. Ayrılırken el sıkıştılar. Korkut Eken, "Gel seni bir öpeyim" dedi ve o güçlü elleriyle Çatlı'yı kendine doğru çekip öptü. Sırtını okşarken, "Bu zor görevde sana güveniyorum" dedi.
Abdullah Çatlı, "Yarbayım, ben de size güveniyorum. Siz olmazsanız ben böyle bir görevi kabul etmezdim. Çünkü bana yapılan bazı şeylere çok üzüldüm. Kelle koltukta görev yapıyorum ama neredeyse beni vurdurtacaklardı" diye yanıtladı.
Eken, "Merak etme, komutanına güven" deyince, Çatlı'dan şu sözcüğü duydu: "Güveniyorum Emmi."...
Birbirlerine güvenmişlerdi. Eken, Çatlı'nın getirdiği raporları okurken, rapora girmeyen özel bilgileri de dinliyordu. Bu raporlar Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'a veriliyor, raporun bir örneği de Başbakan Tansu Çiller'e sunuluyordu. Çatlı, Avrupa ülkelerinde önemli bir istihbarat ağı oluşturmuştu. "Net" bilgiler getiriyor, bilgileri fotoğraf ve filmle destekliyordu..." *
Gazeteci Saygı Öztürk soruyor, Korkut Eken Çatlı'yla bağlantısını açıklıyor:
Abdullah Çatlı'yı tanıyor musunuz?
Abdullah Çatlı'yı MİT'ten emekliye ayrıldıktan sonra, yani devlet hizmetinde olmadığım bir dönemde İstanbul'da bir yemekte tanıdım. O yemekte MİT'ten ayrılanlar da vardı, sekiz - on kişiydik.
Emniyette göreve başladıktan sonra mı Çatlı'yla ilişki kurdunuz?
Emekliye ayrıldıktan sonra uzun yıllar MİT ve Emniyet'le bağım olmadı. 1993'te ben Emniyet'te göreve gelince kendisiyle irtibat kurdum. Mahkemede Çatlı'yı tanıyıp tanımadığım sorulunca, tanıdığımı ifade ettim. Sebebi, tanıdığım için çekineceğim bir şey yoktu. Bu kişiyi hem Abdullah Çatlı olarak, hem de kod ismi Mehmet Özbay olarak, şimdi hatırlamayacağım birkaç kod ismi daha vardı, hepsiyle tanıyorum.
Interpol tarafından aranan bir kişiye neden görev teklif ettiniz?
Çünkü Avrupa'da çok gücü ve potansiyeli vardı. Çatlı'nın Avrupa'daki çok büyük haber alma imkânından faydalanmak için görev teklif ettim ve kabul etti. İki - üç defa Avrupa'ya gitti, çok güzel net bilgiler verdi.
Çatlı'dan aldığınız bilgileri ne yapıyordunuz?
Özellikle Avrupa'daki PKK'lı liderlerin yerleri konusunda, faaliyetleri konusunda bilgiler getirdi, raporlar getirdi. Biz de bu raporları ilgili makamlara aktardık.
Abdullah Çatlı'nın arandığını bile bile ona görev vermeniz doğru bir yaklaşım mı?
Abdullah Çatlı'nın kanun kaçağı olduğunu bakan biliyor. Bakanın yemeklerine bu kişi katılıyor, onunla konuşuyor, milletvekillerinin yanlarına gidiyor. Parti kongresine gidiyor. ANAP kongresine onlarca arabayla geldi.
Çatlı verdiğiniz görevleri istediğiniz gibi yerine getirebiliyor muydu?
Çatlı önemli görevler yaptı. Ona "PKK'nın askeri kanat sorumlusu şu anda Hollanda'ya kaçtı diye bir duyumumuz var. Adamın yerini tespit et bildir" diyorsunuz. Gidiyor, onbeş gün sonra bilgileri getiriyor. O, Avrupa'daki Türklerin çoğunu örgütlemiş. Bu kadar meşhur. Her gittiği ülkede krallar gibi karşılanıyor.
Kanun kaçağını yakalamanız gerekirken, siz görev veriyorsunuz. Ceza almanız da bu yüzden değil mi?
Bizim yaptığımız hemen her ülkede olan bir işlem. Her ülkede bu böyledir. Geçmişte de böyle olmuştur. Ülkemizde olanın aynısı Çin'de de, Amerika'da da, İngiltere'de de inanın aynen böyledir. Normal bir vatandaş bu tip bir görevi kabul edebilir mi? Resmi görev daha tehlikeli olur. Neden? Devletin adı çıkar. Siz adamı görevlendirirken diyorsunuz ki, "Kardeşim yakalanırsan tanımayız, sahip çıkmayız. Bu şartları kabul ediyor musun?"
Çatlı'ya siz de öyle mi dediniz?
Tabii ki benzer şeyler söyledim. Çatlı, TBMM'ye gidiyor, milletvekilleriyle görüşüyordu. Bürokratların yanına gidip geliyordu. Onların çoğu da onu Mehmet Özbay adının yanı sıra Abdullah Çatlı olarak da tanıyordu. Bu nasıl aranmak?
Çatlı'ya bu görevi verirken, hizmetinin karşılığında o sizden ne istedi?
Bunlar da bu tip görevlere talip olurken, gerçek şu ki, güvence, yani devletten aranmamasını isterler. Ailesinin yanında rahat yatmak ve oturmak istiyorlar. Budur yani. Başka bir şey yok.
Silahlı bir eylem yaptırdınız mı?
Çatlı’ya istihbarat faaliyetlerinde kullandım. Çatlı'ya ilişiğinizi kestiğiniz zaman yerine hazır bulunan başkasını gönderirsiniz. Bunlar olan işler.
Yurtdışına nasıl gönderiyordunuz?
Niye? Normal pasaportu vardı. Mehmet Özbay adına düzenlenmişti. Yeşil pasaport konusunda bilgim yok. Zaten yurtdışındaki bu tip görevlerde yeşil pasaport çok dikkat çeker.
Çatlı ölene kadar size bağlı mı çalıştı?
Çatlı benimle çok uzun çalışmadı. Benden alınıp kime verildiğini bilmiyorum. Beni aşıp görüşmeler yaptığını öğrenince bundan hoşnut olmadığımı biliyordu. Hâlbuki bu tip insanlarla, idare edenin arasında çok güzel sevgiye, saygıya dayanan bir bağlılık gereklidir. Mutlaka mesafe konulmalı.
Uçağa Operasyon
Yıl 1980... "Türkiye'de ilk kez bir uçak, yolcularıyla birlikte hava korsanları tarafından Diyarbakır'a kaçırılmıştı. Uçak kaçırma olaylarında ve rehine kurtarma konusunda uzmanlaşmış bir tim yoktu.
Özel Harp dairesi Başkanı Aydın İlter, yardımcısı Korkut Eken'i aradı. "Diyarbakır'a gideceksiniz. Ne kadar sürede hazırlanırsınız?" diye sordu. Eken, "Yarım saatte hazırız komutanım" dedi. Arkadaşlarını yanlız bırakmak istemeyen onsekiz kişi, özel teçhizat odasını açmış, kapısının nasıl açıldığını dahi bilmedikleri uçağa operasyon için hazırlıklara başlamışlardı bile... Etimesğut Havaalanı'nın yolu tutuldu, kısa bir süre sonra özel tim Diyarbakır'a uçtu.
Özel birliğin sorumlusu olan Korkut Eken, askeri uçaktan inerek komuta odasına gitti. Komuta odasında, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer, Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun, 7.Kolordu ve Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Kemal Yamak vardı. Celasun, Eken'e kritik soruyu yöneltti:
"Daha önce hiç kaçırılan bir sivil uçağa operasyon yaptınız mı?"
"Yapmadık komutanım."
Bu sözlerden hiç memnun olmamışlardı. Celasun, "Keşke operasyon için Jandarma birliğini getirseydik" diye söylendi. Orgeneral Nurettin Ersin, Binbaşı Eken'e sevecen bir ses tonuyla, "Bu işi yapabilecek misiniz evladım?" dedi. Eken, "Yaparız komutanım" karşılığını verdi...
Hava korsanları uçağı İran'a götürmek istiyordu. Saatler ilerliyordu. Eğer operasyon yapılacaksa daha fazla gecikilmemeli, hava aydınlanmadan bu iş bitirilmeliydi.
Kenan Evren, Orduevi'nde kalıyordu. Nurettin Ersin aradı, "Komutanım, operasyonu yapacak olan tim komutanı 'yaparız' diyor. Emriniz?"
Evren, telefona operasyonu yapacak tim komutanını istedi. Ersin Paşa, telefonu Eken'e uzattı:
"Binbaşı Eken, emredin komutanım."
"Bu işi yapabilecek misiniz?"
"Yaparız komutanım."
"Ne kadar sürer?"
"Kapıyı açtığımız anda 25 saniye sürer."
"Allah yardımcınız olsun, başarılar dilerim..."
Korkut Eken telefonu kapattığında aklından, "Ben ne dedim?" diye geçirdi. Uçağın kapısının nasıl açıldığı, içeride kaç kişi olduğu, rehinelerin durumu ve korsanların sayısı bilinmiyordu. Ama Eken, operasyonun yirmi beş saniyede tamamlanacağını söylemişti komutanına...
Uzun bir çabadan sonra tim uçağa girmeyi başardı. Silahlar patladı, operasyon kapı açıldıktan sonra bir dakika bile sürmemişti...
Hava korsanları, içini oydukları bir kalın bir kitabın içine yerleştirdikleri tabancayı uçağa sokmayı başarmışlar, yolculardan para, yüzük ve bilezik toplamışlardı. Korsanların, soygun amaçlı bir eylem gerçekleştirdikleri izlenimi doğmuştu..." *